Dünyayı Değiştiren Dönüştürücü Güçler Üzerine Düşünceler

Dünyayı Değiştiren Dönüştürücü Güçler Üzerine Düşünceler

Dünya hiç birimizin sandığı gibi bir yer değil. Öngörülebilirliğini çoktan yitirdi; bir günde şirketler, ürünler, teknolojiler ve hatta ülkeler bile değişebiliyor.

Yaşadığımız dönüşümün hızının neden olduğu yenilikler gelecek tahminlerimiz, uzun vade projeksiyonlarımız ve temel inançlarımızı yerle bir ediyor.

Bu yeni “normal” dünyada 5 yıl, sonsuzluk kadar uzun.

2008 finansal krizine kadar geçen 25 yıllık süreyi ekonomist James Stock ve Mark Watson “Büyük Moderasyon” olarak adlandırıyor. Bu süreçte faiz oranları düşmüş, varlıkların (hisse senetleri, tahviller, emlak) değerleri artmıştı. Doğal kaynaklar bolca bulunuyor ve göreceli olarak ucuzdu. Sayısız iş imkânı vardı ve bu açık pozisyonları doldurabilecek bol miktarda eğitimli iş gücü. Teknoloji herhangi bir alandaki işgücünün yerine geçse de, birçok başka alanda iş imkânları mevcuttu. Evlerimizin ve yatırımlarımızın değeri günden güne artıyordu. Gelişmiş ülkelerdeki ebeveynler çocuklarının kendilerinden çok daha refah içinde bir hayat süreceğine inanıyordu. Tüketiciler ya da hükümetler nakitle alamadıkları her şeyi ödünç aldıkları borçlarla satın alabiliyordu.

Elbette yolda ufak tefek engebeler de vardı, ama Büyük Moderasyon adeta sürekliliğin ve kalıcılığın peri masalı gibiydi.

Hepimize tanıdık gelen bu dünyanın yerinde artık ne yazık ki yeller esiyor. 2008’de yaşanan ekonomik kriz “Büyük Buhran”dan bu yana yaşanan en derin duraklamaydı ve her şeyi temelinden değiştirecek dönüştürücü (disruptive) teknoloji, trend ve gelişmeleri de beraberinde getirdi. Büyük Moderasyon döneminde yatırımcılar ve yöneticiler için hayatı güzelleştiren uzun süredir var olan trendler bir daha geri gelmeyecek şekilde son buldu. Yaklaşık otuz yıldır düşüşte olan faiz oranları nedeniyle sermaye maliyeti artık daha düşük olamazdı ve gelecek yirmi yılda yükselmesi beklenirdi.

Doğal kaynakların satış fiyatı uzun yıllar düşmüş ve stabil kalmıştı ama artık çelikten tutun, tahıla her şeyin fiyatında ciddi dalgalanmalar söz konusuydu. Dünyanın büyümede kaldıraç olarak tadını çıkardığı çalışan nüfus artışı (population dividend) sona ermiş, neredeyse durma noktasına gelmişti. Bu karanlık tablo dünyanın pek çok bölgesinde özellikle vasıfsız çalışanların ebeveynlerinden çok daha fakir bir hayat yaşamak zorunda kalacağının işaretiydi.

Ve bu sadece başlangıçtı.

Şimdi radikal ölçüde yepyeni bir dünya bizleri bekliyor. Dünya ekonomisinin işletim sistemi biz burada konuşurken baştan yazılıyor.  Tüm bunlara sebep olan ise aşağıda tek tek ele alacağımız 5 yıkıcı güç:

  1. Gelişmekte Olan Pazarların Yükselişi
  2. Dönüştürücü (Disruptive) Teknolojilerin Gücü
  3. Dünya Nüfusunun Yaşlanması
  4. Interconnected Dünya – Yeni Eko-sosyal Sitem
  5. Jeopolitiğin Dönüşü

 

1. Gelişmekte Olan Pazarlar:

Global perakende endüstrisini uzun yıllardır Amerikalı tüketiciler yönlendiriyordu. Şükran gününden sonraki Pazartesi’ye denk gelen Siber Pazartesi’de Amerikalı tüketiciler 1 Aralık 2014 günü toplam 2,65 milyar dolarlık online alışveriş yaparak bir rekora imza attı. Ancak 11 Kasım 2014’te Çin’de Bekarlar Günü (Singles Day)’nde ülkenin en büyük e-perakendecilerinden Alibaba üzerinden tek bir günde toplam 9,3 milyar dolarlık online alışveriş gerçekleştirildi.

Ekim 2013’te ABD Enerji Bilgi İdaresi inanılmaz bir açıklama yaptı. Daha düne kadar düşen fosil yakıt üretimi nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşayan ABD, 2013’te dünyanın en büyük hidrokarbon üreticisi olan Rusya’yı geride bıraktığını açıklıyordu. Hidrolik çatlatma teknolojilerinin gelişmesiyle doğal gaz ve petrol üretimi belirgin biçimde artmıştı. (Kaya gazı) Ancak bu artışın hızı herkesi şaşırtmıştı. Sadece bir yıl önce ABD’nin Rusya’yı 2020’ye kadar yakalayamayacağı düşünülüyordu. Tek başına Kuzey Dakota’da petrol üretimi 2004-2014 yılları arasında 12 kat arttı ve yıllar içinde yaşanan düşüşü kompanse etti.

19 Şubat 2014’te Facebook 5 yaşında bir start-up olan WhatsApp’ı 19 milyar dolara satın aldı. Eski iki Yahoo çalışanının kurduğu anlık mesajlaşma aplikasyonunun Twitter’dan hatta ABD’nin nüfusundan daha fazla kullanıcısı var (450 milyon). Ama birçok Wall Street’li bu şirkete aşina değildi. Bir ücretsiz anlık mesajlaşma uygulaması olan Whatsapp kullanıcılarının büyük çoğunluğunu gelişmekte olan pazarlarda yer alıyordu.

24 Eylül 2014’te dünya coşkulu bilim adamlarının bir görev kontrol merkezinden yansıyan sevinç nidalarına tanıklık etti. Ama bu kontrol merkezi Texas’ın güneyinde değil, güney Hindistan’daydı. Hindistan Uzay Araştırmaları Organizasyonundan bir ekip Mars’ın yörüngesine bir uzay aracı yerleştirmeyi başardı ve bunun için sadece 74 milyon dolar harcadı – yani Hollywood’un Gravity filmi için harcadığından daha az. Hindistan bu başarısıyla Mars’ın yörüngesine uzay aracı yerleştirmeyi başaran 4. Ülke unvanını aldı.

Çin’in dünya tüketim lideri, ABD’nin en büyük petrol üreticisi, Whatsapp’ın değerinin 19 milyar dolar ve Hindistan’ın uzay araştırmalarında lider konumunda olduğu bu yeni “normal” dünyada şirketlerin, organizasyonların, şehirlerin ve hatta ülkelerin yöneticilerini çok zor günler bekliyor.

Ekonomik aktivite ve dinamizmin yeri değişiyor. Çin ve Brezilya gibi gelişmekte olan pazar ülkeleri ve şehirlerine doğru kayıyor. Gelişmekte olan pazarlar gelişmiş dünyada 19. yy ’da başlayan eş zamanlı sanayi ve kentsel devrimleri yaşıyor. Dünyanın ekonomik güç dengesi daha önce hiç görülmemiş bir hızla doğu ve güneye doğru kayıyor. Fortune 500’deki firmaların listede kalış süresi 61 yıldan 18 yıla düştü. Global Fortune 500’de gelişmekte olan ülkelerin şu an 130 olan şirket sayılarını 2025 yılında 230’a çıkarması bekleniyor. İsrailli Waze adlı navigasyon yazılım şirketi 5 yılda 50 milyon kullanıcıya ulaştı ve Google tarafından 1 milyar dolara satın alındı.

Yine ekonomik aktivitenin yer değiştirmesi kadar önemli olan bir başka konuda kentsel nüfustaki muazzam artış ve şehirleşme. Her yıl 80 milyon kişi (Türkiye’nin nüfusu kadar) kırsaldan şehirlere göç ediyor.

Artık ülkelerin yanı sıra dünya ekonomisinde şehirler öne çıkıyor. Altyapısı kuvvetli, ulaşım ağları (havayolu, karayolu gelişmiş) trafiği kolay, internet altyapısı ve hızı yüksek şehirler öne çıkıyor. Bağlanabilirlik gelişmenin yeni endeksi oluyor. Başka bir deyişle bağlanabilirliği yüksek şehirler yatırımcılar, yetenekli insanlar için çekim merkezi haline geliyor. Almanya’nın bağlanabilirlik endeksinde en yüksek dereceyi alması tesadüf değil, ya da San Francisco bölgesinin.

Global GSYH büyümesinin yaklaşık yarısı 2010-2025 yılları arasında gelişmekte olan pazarlarda yer alan 440 şehirde gerçekleşecek – ve bunların birçoğu küçük ya da orta ölçekli birçok yöneticinin daha önce adını dahi duymadığı haritada yerini gösteremeyeceği şehirler.

Kuzey Tayvan’da yer alan elektronik ve ileri teknoloji merkezi Hsinchu, Brezilya’da yer alan elektronik ve otomobil üretimi merkezi – milyar dolarlık WEG Indsutrias S.A. gibi dev şirketlerin ev sahibi Santa Catarina, 2025 yılı itibariyle tek başına GSYH’nin 625 milyar USD yani tüm İsveç’in yıllık hasılasına erişmesi beklenen Pekin’in 120 km güneydoğusunda yer alan Tianjin kenti.

Maalesef Türkiye’de bu şehirler arasına girecek çok aday yok. Yerel yönetimlerin de bu gelişmeleri anlayıp takip edebilecek organizasyonel, fonksiyonel ve yetkin insan kaynağı açısından hazırlıkları olmadığı gibi bu gelişime ilişkin bir hedefleri de yok.

2. Dönüştürücü ( Disruptive)  Teknolojiler:

Türkçe’de tam karşılığı bulunmayan –yıkıcı, bozucu, bozguncu, karmaşıklığa yol açan – anlamlarına gelen “Disruptive” kelimesi ile tanımlanan bu teknolojilerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz.

  • İnternet – mobil internet
  • Bilgi işlerinin otomasyonu
  • Nesnelerin interneti
  • Bulut teknolojileri
  • Çok gelişmiş robotlar
  • Enerjinin depolanması
  • 3D Printing
  • Çok gelişmiş sondaj teknolojileri
  • Yenilenebilir enerji
  • Otonom araçlar

Bu alanda en dramatik değişim bilginin hızı ve yayılımı ile ilgili yaşandı.

  • Her üç insandan ikisinin akıllı telefonu var.
  • Bugün dünyada insan sayısından fazla telefon var.
  • Dünyanın 3/1’i online – yani 1,35 milyar kişi (Facebook, Skype, WhatsApp, Instagram, Twitter)
  • İnternet bazlı tüketim ve ekosistem (Telefon ve data aboneliği – altyapı)

İnovasyonların gerçekleşme ve yayılma hızıyla birlikte bilgisayarların işlem hızı inanılmaz boyutlara erişti. İşlem hızı ve bağlanılırlığın etkisi beraberinde yaşanan data devrimi ile katbekat arttı. Bu devrim sayesinde benzeri görülmemiş miktarda bilgi tüketici ve işletmelerin erişimine açıldı.

Bilginin bu yayılımı sayesinde dijital teknolojinin sürüklediği Uber ve Alibaba gibi yepyeni iş modelleri ortaya çıktı. Teknoloji gelişmekte olan ekonomilere mobil internet sayesinde daha önce hayal bile edilemeyecek bir hızla ekonomik gelişim imkânı verdi.

Tam burada Moore yasasının temeli olduğu düşünülen Çin İmparatoru ve pirinç hikâyesini anımsamakta fayda var. Çin imparatoru satrancı icat eden Brahman rahibe “Dile benden ne dilersen” der. Rahip “Satranç tahtasının 64 karesi var. Birinci kareye bir pirinç tanesi koyun. Yanındaki kareye birincinin iki katını, üçüncü kareye ikincinin iki katını. Her bir kareye bir öncekinin iki katı kadar pirinç koyun ve o pirinçleri bana verin” der. İmparator bu basit isteğe kızar ve vezirine “Şu sefile ne istiyorsa verin” deyiverir. Sarayın tüm saymanları bir araya gelirler ama bir türlü rahibin istediği pirinç sayısını hesaplayamazlar. Sonunda görürler ki Çin’deki bütün ambarları hatta gelecek yılın ürününü de toplasalar rahibin isteğini karşılayamıyor. Çünkü matematiksel olarak 2 üzeri 63 olarak ifade edilen hesaba göre rahip 184 milyar tondan fazla pirinç istemiştir. Bu hikâyenin bir versiyonunda imparator iflas eder ve mucit onun yerine geçer.

ek1

Hepimizin bildiği gibi değişimin hızı ilk kez 1964 yılında Intel’in kurucusu Gordon Moore tarafından keşfedildi ve tanımlandı. Moore Yasası olarak ölümsüzleşen bu keşfinde bilgisayarlarda fiyat/performansın ikiye katlanmasının yarım yüzyıl boyunca devam ettiğini gördü. Bir fütürist ve bilgisayar bilimcisi olan Raymond Kurzweil ise “II. Dünya Savaşı sırasında icat edildiklerinden beri bilgisayarların işlem hızı 32 kez ikiye katlandığını” söyleyerek Moore Yasası’nı birkaç adım daha öteye taşıyarak tüm bilgi bazlı paradigmaların aynı şekilde işlediğini ortaya koydu ve buna LOAR yani Hızlandırmanın Geriye Dönüş Kanunu adını verdi.

Daha önce bilgisayarlarda görülen değişimin hızı şimdi başka teknolojilerde de aynı etkiyi yaratıyor. Örneğin 2000 yılında ilk kez yapılan insan geni dizilimi 2.7 milyar dolara mal oldu. Bilgisayarlar, sensor ve yeni ölçüm tekniklerinde yaşanan hızlanma nedeniyle DNA dizilimi maliyeti Moore Yasası’nın öngördüğünden 5 kat hızla değişti ve Dr. Moore 2011 yılında kendi DNA dizilimini 100.000 USD’a yaptırdı. 2013 yılında bu işlem 1000USD, 2015 yılında 100 USD’a yapılabiliyordu. 2020 yılında ise maliyetinin 1 peniye kadar düşeceği öngörülüyor – Raymond McCauley’nin deyimiyle “Çok yakında DNA dizilimi yaptırmak, tuvaletinizde sifonu çekmekten daha ucuz hale gelecek.”

Ani fiyat düşüşlerini aşağıda sıralanan birçok teknolojide görüyoruz:

3D Printing

Benzer işlevler için ortalama maliyet: $40.000 (2007) – $100 (2014)

Ölçek: 7 yılda 400 kat arttı.

Endüstriyel robotlar

Maliyet: $500.000 (2008) – $22.000 (2013)

Ölçek: 5 yılda 23 kat arttı.

Dronelar

Maliyet: $100.000 (2007) – $700 (2013)

Ölçek: 6 yılda 142 kat arttı.

Güneş Enerjisi

Maliyet: $30/kWh (1984) – $0.16/kWh (2014)

Ölçek: 20 yılda 200 kat arttı.

Sensorlar  (3D LIDAR sensor)

Maliyet: $20.000 (2009) – $79 (2014)

Ölçek: 5 yılda 250 kat arttı.

Biyoteknoloji (DNA dizilimi – DNA profili çıkartma)

Maliyet: $10 milyon (2007) – $1.000 (2014)

Ölçek: 7 yılda 10,000 kat arttı.

Nöroteknoloji (BCI* -brain computer interface- araçları)

Maliyet: $4.000 (2006) – $90 (2011)

Ölçek: 5 yılda 44 kat arttı.

Tıp (Tam vücut tarama)

Maliyet: $10.000 (2000) – $500(2014)

Ölçek: 14 yılda 20 kat arttı.

BCI *İnsanların sadece beyin sinyalleriyle, yani düşünce güçleriyle bilgisayarlara komut verebildikleri sistemlerin genel adı

İnovasyonların gerçekleşme ve yayılma hızıyla birlikte bilgisayarların işlem hızı inanılmaz boyutlara erişti. İşlem hızı ve bağlanılırlığın etkisi ile de veri miktarı katbekat arttı. Bu devrim sayesinde benzeri görülmemiş miktarda bilgi tüketici ve işletmelerin erişimine açıldı.

Son 2 yılda üretilen bilgi, dünya var olduğundan bu yana üretilenden daha fazla.

Teknoloji gelişmekte olan ekonomilere mobil internet sayesinde daha önce hayal bile edilemeyecek bir hızla ekonomik gelişim imkânı verdi.

İnternet bazlı ticaret hacmi, dünya enerji sektöründen ve dünya tarım sektörü ticaretinden daha büyük. Rocket-Internet adlı global internet sağlayıcısı 2012 yılında Güney Afrika’ya 400 milyon dolarlık yatırım yaptı. Amazon.com‘a benzer iş modelleri ortaya çıkıyor -jumia e-commerce platformu-. Uber benzeri taksi çağırma aplikasyonları birçok ülkede gittikçe yaygınlaşıyor. Bu yeni eko sistem paylaşım ekonomisi denilen yeni bir eko sistem daha yaratıyor, artık araba, ev, hatta şahsi eşyalar bu paylaşım ekonomisinin yeni girdileri. Sahiplik kavramı ve mülkiyet duygusu değişiyor. İnsanlar arabalarını, evlerini kullanmadıkları zaman dilimlerinde, ihtiyaç sahiplerine kiralayan dijital platformlar aracılığıyla gelir elde ederken, ekonomiye çok sayıda kaynak arzı da yapıyorlar.

Teknoloji ticaretin partnerlerini de değiştiriyor.  Artık her yerden şirket- hatta bireyler düzeyinde (MAKER’s) ticarete katılım mümkün. e-Bay ve Alibaba gibi şirketler üretimler için fasilitatörlük yaparak farklı ülkelerdeki üreticileri bir araya getiriyor, hem üretim yapılıyor hem de değişim.

Bağlanabilirlik önemli, çünkü bağanabilirlik arttıkça ticaret ve global hasıladan pay alma imkanı artıyor. Bağlanabilirliği (entegrasyonu) yüksek olan ülkelerin gayrisafi milli hasıla büyüme hızları daha az bağlanabilir ülkelerden %40 daha hızlı artıyor. Almanya 2012 yılı itibariyle bağlanabilirliği en yüksek ülke (Most connected).

3. Dünya Nüfusunun Yaşlanması

Yaşlanma bir süredir gelişmiş ülkelerde kendini hissettiren bir sorun.

30 yıl önce dünyanın çok küçük bir bölümünde doğum oranı nesli yenilemek için gerekenden (kadın başına 2.1 çocuk) azdı. Ancak 2013 yılında dünyanın %63’ü için nesil yenileme oranları olması gerekenin altında.

Avrupa Komisyonu Almanya’nın nüfusunun 2060 yılı itibariyle 5/1 oranında azalacağını – 2010 yılında sayısı 54 milyon olan ekonomik faaliyetlerin bağımlı olduğu çalışan nüfusun, 2060 yılında 36 milyona düşeceğini öngörüyor.

ek2

*Kaynak: McKinsey&Company

Büyümeyi sürdürebilmek için çok daha küçük bir iş gücü verimlilik anlamında çok daha büyük sorumluluk alacak ve bu da ekonominin potansiyelini yeniden değerlendirmemize sebep olacak.

Her geçen gün talep edilen yetkinlik setleri ile buluşulan yetkinlik setleri arasındaki uçurum büyüyecek.

Günümüzün formal eğitimi gelecekte güldüğümüz bir şey olacak, yerini sürekli öğrenme alacak. İnsanlar yaş alsa da sürekli yeni yetkinler edinmek için hayat boyu öğrenmeyi sürdürmek zorunda kalacak. Çünkü uzun yaşam, yaşlı nüfus, daha çok sayıda yaşlı insanın işgücü içerisinde yer almasını gerektirecek.

4. Interconnected Dünya- Yeni Eko-Sosyal Sistem

Bu yeni eko-sosyal sistem büyük fırsatlara, hemen her pazara, paraya (fonlamaya), yeni kaynak ve talebe ulaşma kolaylığını da beraberinde getiriyor.

Ama şoklardan ve krizlerden etkilenme olasılığını da beraberinde getiriyor. Japonya’daki deprem, Ukrayna’daki kriz ya da Yunanistan gibi küçücük bir ülkenin borçlarını ödeyememesi bile herkesi krize sürükleyebiliyor.

Uluslararası ticaret sadece miktar olarak büyümüyor aynı zamanda çok çeşitleniyor. 1990 yılında gelişmiş ülkeler arasındaki ticaret toplam dünya ticaret hacminin yarısından fazla iken bugün %25 civarında.

Gelişmekte olan ülkelerin dünya ticaret hacmindeki payı %40’lar civarında, bunun %60’ı da gelişmekte olan ülkeler arasında gerçekleşiyor (Güney-Güney Ticareti /South-South Trade)

Örneğin; Kongo’dan Çin’e varil petrol, Brezilya’dan Malezya’ya soya fasulyesi –Hindistan’dan Cezayir’e ilaç satışı gibi.

Çin ve Afrika arasındaki ticaret patlamış durumda – 2000’de 10 milyar USD iken şu an 200 milyar USD’ın üzerinde.

Yüzyıllarca ticaretin büyümesi konteynerleşmesinin artışı, taşımacılık sisteminin etkinliğinin ve verimliliğinin artışı ile bağlı kaldı. Günümüz teknolojileri bu gelişimi çok daha derinleştirerek ve hızlandırarak globalleşmeyi çok ileri noktalara taşıyor. (Global gayrisafi hasılanın %36’sı – 26 trilyon USD) Ticaretin hacmi sınırlar ötesi.

Avrupa ve Kuzey Amerika arasındaki doğrudan majör ticaret hatlarının yerini çok daha kompleks,karmaşık ve yayılıp genişleyen global ticaret ağları aldı.

Asya dünyanın en büyük ticaret merkezi haline geliyor.

Low-cost / High-cost Country kavramı değişiyor.

Geçmişte emtia bazlı düşük ücretli emek pazarından yapılan satışlar dünya ticaretini dominize ederken bugün bilgi yoğunluğu yüksek  – ilaç, entegre chip (semiconductors) ve hava araçları toplam ticarete konu olan değerin %50’sine ulaşıyor. Bilgi bazı yüksek ürünlerin büyüme hızı tekstil oyuncak vb ürünlerden %30 daha fazla.

20 yıl önce ticarete en çok konu olan ürün T-shirt’tü ve fiyatı 3 USD’dı. Bugün bir tek hapın fiyatı 30 sent, e-kitabın-gazetenin fiyatı 3 USD ya da Iphone’un fiyatı 300 USD.

Finansın (düşük faiz dünyası) globalleşmesi:

1980-2007 yılları arasında sınır ötesi finans akımların değeri 12 trilyon USD. Bugün ana oyuncular sadece New York, Londra, Tokyo değil- Abu Dhabi, Mumbai, Rio De Janeiro.

TİCARET ROTALARI ARTTI – TİCARETİN PATTERNİ GİDEREK KOMPLEKS HALE GELMEYE BAŞLADI.

Gelişmekte olan ülkelerdeki varlıkların da fiyatları artmaya başladı. 2000-2010 yılları arasında Çin’de varlıkların değeri %16 oranında arttı.

Eğitim ve iş amaçlı yer değiştirmelerde patlama yaşanıyor.  Göçmen sayısı 1960’ta 75 milyon iken 2013’te 232 milyona ulaştı. Ama bu göç gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere olandan daha fazla. Bolivyalılar Arjantin’e göç ediyor.

1994-2006 arasında Amerikan orijinli olmayan ve Amerika’da çalışan bilim adamı ve mühendis sayısı ikiye katlanmış. Silikon Vadisindeki start-up işlerin yarısından fazlasının ¼’ü Çin ve Hindistan göçmeni.

2012 yılından beri Romanyalı doktorların %30’u yüksek ücretlerle daha refah olan İngiltere, Almanya ve Fransa gibi Batı ülkelerinde çalışmaya başlamış.

5. Jeopolitiğin Dönüşü

  • Soğuk savaş sonrası yenidünya düzeni
  • Ortadoğu’da süregelen savaşlar
  • Popülist partilerin yükselişi
  • ABD’de Trump’ın Başkan seçilmesi
  • Çok kutuplu – polarize olmuş yenidünya

 

 

Sonuç:

*Liderlerin başları ağrımadan iki lensi birlikte kullanması gerekiyor: Mikroskop ve teleskop.

*Yeni liderlerin gönüllülük  esasına dayanan sivil toplum kuruluşları + kamu + özel sektör deneyimlerini barındıran çoklu sektör becerilerine birlikte sahip olması önemli hale geliyor.

*Nijerya, Afrika gibi ülkelerde deneyim kazanmak önemli hale geliyor.

*Dönüştürücü olgular sadece teknolojiden değil – jeopolitik ve doğal olaylardan da kaynaklanabiliyor. Gelir eşitsizliği, işsizlik her alanda liderlerin çözmesi gereken yeni bir soruna işaret ediyor.

*Global düzeyde dahi niteliksiz işgücü arzı talebin iki katına çıkmış durumda. Ama nitelikli ve yarı nitelikli işgücü arzı talebin sadece %40’ını karşılıyor. Türkiye’de bu durum daha da vahim.

*Milenial gençliğin iş yerine değil, işe sadık olabileceğini  -onlara da eski ezberler üzerinden giderek değil bağlılıklarını sağlamak için anlam yaratmak gerekeceğini unutmamak gerekiyor.

*Teknolojik gelişimin hızı yönetimlerin hızından çok daha fazla (5 Kat)

*Sadece şirket yöneticilerinin değil kamusal yöneticilerin de bu hıza uyacak regülasyonlar hazırlaması/hizalanması gerekiyor.

*Mevcut yönetim sistemleri yerel yönetimler de dahil olmak üzere buna uyabilecek kapasitede değil. Demokrasinin sorunları büyüyor, bu yüzden kutuplaşma ve otoriteryen arayışlar artıyor.

*Dijital çağın gerektirdiği çoklu yetkinliklere ne özel şirketler hazır, ne de kamusal anlamda yeterli altyapı çalışmaları yapılıyor.

*Mevcut ekiplerimizi yeniden eğitmemiz ve yeni araçlarla donatmamız gerekiyor. (Re-training – re-tooling)

*Hayat boyu öğrenme bugünün kaçınılmaz gerçeği, son bir yılda üretilen bilginin dünya tarihinde üretilen bilgilerden daha fazla olduğunu düşünürseniz, 20’li yaşlarda biten bir eğitimle sürekli öğrenmeden, belki de 50-60’lı yaşlara tekrar üniversiteye gitmeden bu değişimden rol kapmak mümkün görünmüyor.

*Yeni iş modelleri yeni yasal uygulamalar ve regülasyonlar gerektiriyor. Sürücüsüz araç kullanımında ehliyet sahibinin sürücü değil, araç olacağını unutmayalım. Kaza anında da ehliyet sahibi olarak aracın sorumlu tutulabileceği vizyonuyla trafik regülasyonlarının düzenlemesi gerekeceği açık.

 

Unutmamamız gereken ve umutlu olmamız gereken nokta ise 2.5 milyar insanın şehirlere göçüp yeni bir orta sınıf yaratma potansiyeli muazzam fırsatlar sunuyor. Araba, buzdolabı, bilgisayar, telefon, sağlık hizmeti, bankacılık, tarım, turizm, inşaat hemen her sektör ve iş kolu bundan payını alacak.

Dijitalleşme dalgasının henüz başındayız, ülke olarak, şirketler olarak bu dalganın getireceği yeni iş modelleri ve ekosisteme hizalanabilirsek bizi de muazzam fırsatların beklediğini hatırımızda tutmamız gerekiyor.

Son Yazılar
Bir cevap bırakın